Bilimsel Veriler


Journal of Hematology & Thromboembolic Diseases’da 2013’te yayınlanan bir araştırma genetik olarak oynanmış mahsullerdeki bio-pestisitlerin, (Bt ya da Cry-toxins olarak da biliniyorlar) anemiden bazı kan kanserlerine kadar kan anormalliklerine yol açtığını gösteriyor.

Meksika’da, genetiği değiştirilmiş mısırdan yerel mısır çeşitlerine DNA parçalarının geçtiğini gösteren ilk bilim insanlarından olan Ignacio Chapela, GDO’lu ürün üretiminin şu anda yüzde 98’inin ABD, Kanada, Brezilya, Arjantin ve Hindistan’da bulunduğunu belirterek “GDO’lu ürünler ve organik ürünler birbirini etkilemeden var olamazlar. GDO’lu ürünler etkileşime girdiği an organik ürünler değişime uğrayacaktır”.

UC Berkeley Üniversitesi Mikrobiyal Ekoloji Laboratuvarı’nın kurucusu Prof. Dr. Ignacio Chapela

Dünyanın en prestijli üniversitelerinden Massachusetts Institute of Technology’ den Dr. Stephanie SENEFF’in araştırma sonuçlarına göre;
"2025 yılında, GDO’lu gıdalar sebebiyle, doğacak her 2 çocuktan 1'i otistik olarak dünyaya gelecektir."

"GDO'lar çıktıktan sonra otizm 16 kat, alerji dört kat, alerjiye bağlı ölümler dört kat, hastaneye yatışlar altı kat arttı. Bu tohumlarda 15 kat daha fazla kullanılan glifosat denilen yabancı otun yan etkisi kan kanseridir."

Prof.Dr. Kenan Demirkol

"GDO’lu patateslerle beslenen farelerde karaciğer yetmezliği görüldü. Farelerde sindirim enzimleri azaldı ve farklı yiyeceklere alerjik reaksiyonlar vermeye başladı."

Arpad Pusztai, Nutrition and Health, 2002, Vol 16 Pp 73-84

Sorumlu Teknoloji Enstitüsü (IRT) tarafından yayımlanan araştırmaya göre, iki otoimmün hastalık, Çölyak Hastalığı dahil gluten hassasiyeti, ve aşağıdaki 5 rahatsızlık GDO’lu gıdalar ile ilgilidir:

  • Bağırsak geçirgenliği
  • Dengesiz bağırsak bakterileri
  • Bağışıklık aktivasyonu ve alerjik cevap
  • Sindirim bozukluğu
  • Bağırsak duvarında hasar

Sorumlu Teknoloji Enstitüsü, politikacıları ve halkı GDO'ya ait gıdalar ve bitkiler konusunda eğitmekte dünya lideridir. Enstitü, GDO’lu gıdaların sağlık, çevre, tarım ve daha fazlası üzerinde oluşturabilecekleri etkiler üzerine raporlar ve araştırmalar yapar.
http://responsibletechnology.org/media/images/content/Press_Release_Gluten_11_25.pdf

İtalya’da 2006’da yapılan bir başka araştırmada; GDO’lu soyayla beslenen erkek farelerin testislerinde farklılaşma, sperm sayılarında azalma ve spermlerde dejenerasyona rastlandığını gözükmektedir.

48th Symposium of the Society for Histochemistry, 2006, Eylül 7–10

Rus bilim insanlarının yaptığı ve 2006 yılında yayınlanan bir araştırmada; GDO’lu soya fasulyesi ile beslenen anne farelerin bebeklerinin yarısının ilk üç hafta içinde öldüğünü rapor ediliyor.

Regnum, Ekim 12, 2006

"Dişi fareler ne kadar uzun süre GDO’lu soya ile beslenirse doğurganlıkları da aynı oranda azalırken, bebekleri de daha düşük kilolu doğdu. Üç jenerasyon sonra ise tamamen kısır bir nesil ortaya çıktı."

Alberta Velimirov ve Claudia Binter, Forschungsberichte der Sektion IV, Band 3/2008

2012’de Norveç’te yapılan bir araştırmada; fareler üç ay boyunca GDO’lu mısırla beslendi. Bu fareler, kontrol grubundaki farelerle karşılaştırıldığında şu sonuçlar ortaya çıktı: GDO mısırla beslenen fareler daha kiloluydular ve bağırsak yapılarındaki farklılaşma yüzünden proteinleri sindirmekte zorlanıyorlardı. Kan değerleri bağışıklık sistemi fonksiyonlarında da belirgin bir azalma olduğunu gösteriyordu. Bu araştırma aynı zamanda GDO’lu gıdalardaki-iddia edildiği gibi- genlerin sindirim sistemi tarafından vücuttan atılmadığını ve bağırsak duvarından kana ve kan dolaşımıyla tüm vücuda yayılabildiğini gösteriyordu. Bilim insanları, üç ayın sonunda kanda, kas dokusunda ve karaciğerde genetik olarak modifiye edilmiş DNA parçaları bulduklarını da bildirdiler.

Forskning.no’da 11 Haziran 2012’de yayınlandı

Yeni Zelanda’da Canterbury Üniversitesi’nde yapılan başka bir araştırma(7) öncelikle bir kez daha ‘değiştirilmiş genler sindirim sisteminde yok olur’ teorisini çürütüyor. Çalışma, GDO’lu buğdayda bulunan dsRNA’ların daha da güçlenip çoğalarak insan vücudunda dolaşmaya devam etiğini gösteriyordu ve bunların hayvanlarda bazı genlerin yapılarını değiştirdiği biliniyordu. Tüm bunlardan yola çıkarak araştırmacılar şöyle bir kanıya vardılar: “GDO’lu buğdayda yaratılan bu moleküller buğday genlerini bastırmak için tasarlandılar ve hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da genlerin yapılarının değişmesine neden olabilir, bazı genleri bastırabilirler.”

Jack A, Heinemann , Environment International, Mayıs 2013, sayı.55, sayfa. 43-55

“Bir organizmaya başka bir organizmanın genini eklemek:

1.Sadece araştırmacıların yaratmayı amaçladığı bir özelliği yaratmakla kalmıyor, onun dışında binlerce etkileşime neden oluyor.

2.Bu müdahale hedef alınmayan bazı genleri de aktive ediyor ki bunlar toksik olabiliyor.

3. Ayrıca genetik olarak oynanan bitkinin besin değeri de azalıyor. Çünkü bitkinin enerjisi, bu müdahale yüzünden aktive olan gereksiz proteinleri üretmeye harcanıyor.”

Aziz Aris ve Samuel Leblanc, Reproductive Toxicology, RTX-6510; No. of Pages 6

Bitki DNA’sı Taşıyan İnsanlar
Haziran 2013’te Public Library of Science (PLOS) yayınlanan bir araştırma besinlerle alınan DNA parçacıklarında, bilinmeyen bir mekanizmayla dolaşım sistemimize karışabilen bütün genler olduğunu gösteren yeterli kanıt bulunduğuna dikkat çekiyor. Yapılan bu araştırmada 1000 kişiden alınan örnekler incelendi. Ve makaleden çarpıcı bir alıntı: “Kan dolaşımımızın dış dünyadan ve sindirim sisteminden yalıtılmış olduğu düşünülürdü. Standart öğretiye göre yediğimiz besinlerle vücudumuza giren makro-moleküller dolaşım sistemine giremez, sindirim sırasında absorbe edilirlerdi. Ancak bu çalışma için 1000 kişiden alınan örnekler incelendiğinde yiyecekler yoluyla vücuda giren DNA parçacıklarının bütün genler taşıdığını ve bu genlerin bilinmeyen bir mekanizma ile parçalanmadan, hiç bozulmadan kan dolaşımına geçebildiğini gözlemledik. Hatta bir kan örneğinde insan DNA’sından çok bitki DNA’sı bulunuyordu.”

Matin Qaim ve Shahzad Kouser, Public Library of Science (PLOS), 5 Haziran 2013 10.1371/journal.pone.0064879.

Bilimsel Veriler